Güngörmez Suyu

Güngörmez Suyu Artvin / Yusufeli ilçesi Güngörmez Dağları’nda bulunmaktadır. Akşam karanlığında suyunun akmaya başlaması ve gün açıldığında suyunun kesilmesi ilginç bir doğa olayıdır.

Artvin hem yeşil doğasıyla, hem de jeolojik yapısıyla ayrıcalıklı bir yöredir. Derin kanyonları, mağaraları, kaplıcaları, ayı hamamı adı verilen suyun oluşturduğu kaya oyukları, krater ve buzul gölleriyle çok değişik fiziki özelliklere sahiptir. Kaleleri, kemer köprüleri, camileri, kiliseleri gibi tarihi kalıntılar bakımından da açık hava müzesi gibidir. Bilimsel incelemelere konu olan faunası ve florasıyla Artvin, çok önemli konumdadır. Başka yörelerde rastlanmayan Kafkas engereği, dağ horozu, çengel boynuzlu iri dağ keçisi ve dünyanın en büyük kafalı boz ayıları Artvin’de barınmaktadır. Kızıl akbaba türü bu yörede koloniler halinde yaşamaktadır. Bitki çeşitliliği ve endemik türlerin çokluğu ilimizi bir botanik bahçesine dönüştürmüştür.

Balkanların en yüksekteki en derin gölü, literatüre “Dünyanın büzüğü” olarak geçen (Darıca ve Dağeteği köylerinin yolu üzerindeki geçit) doğal oluşum ve 10.Yüzyılda yapıldığı tahmin edilen 2 km. uzunluğundaki (uçurumda sert kaya kitlesi oyularak yapılan) su kanalı Yusufeli’dedir. Vahşetli doğası, otantik yapısıyla Yusufeli, en çok turist çeken bir ilçemizdir. Buna karşın, bu kadar ilginç özelliklere sahip olan Yusufeli’nin turizm açısından hak ettiği yere ulaştığını söyleyemeyiz. Bu ilçemizde, turizmin daha da gelişmesi için barındırdığı değerlerin tanıtımı gerekmektedir.

Yöremizin çok az bilinen ve yeterince tanıtılmayan, ilginç coğrafik özelliğe sahip yerlerinden biri de “Güngörmez suyu”dur. Bu su, Güngörmez Dağı’nın (3523 m.) eteklerinde, geceleri akan, gündüzleri kesilen bir sudur(1). Dünyada bir benzerinin olup olmadığı bilinemiyor. Turistlerin ilgisini çeken ve duyanları, görenleri hayretler içinde bırakan bu su için özel bir tanıtım yapılmamıştır. Ulaşım zorluğu, bu suyun tanıtımını büyük ölçüde engellemektedir. Internet sitelerinde çok kısa sözü edilen, bazı romanlara konu olan(2) “Güngörmez suyu” ile ilgili gündüz kesilip gece akmasının dışında hiçbir bilgi yoktur. Bilimsel bir incelemeye de konu edilmemiştir.

Yörede yaşayanların adak kurbanlarını kestiği, yılda bir ziyaret ettiği bu suyun gizi, bugüne kadar çözülemedi. Bu nedenle, halk tarafından bu su kutlu sayılmakta, söylenceleri dilden dile dolaşmaktadır. Suyla ilgili çok sayıda halk inanışları da vardır. Yörede yaşayanların bazıları bu inanışlara uygun davranışlar sergilemektedirler.

Biz bu yazımızda, Güngörmez suyunun yatağını, yerleşim yerlerine uzaklığını, tarihsel nitelik taşıyan söylencelerini, gece akıp gündüz kesilmesinin bilimsel nedenlerini ve de bu konudaki önerilerimizi anlatmaya çalışacağız. Sadece coğrafik olayı bilinen, hakkında söylenceler olan, tanıtılmadığı için ancak kulaktan dolma bilgilerle varlığından söz edilen bu suyla ilgili çok yönlü değerlendirmelerimizi halkoyuna aktarmayı amaçlayacağız.

güngörmez suyu

Güngörmez suyunun dış görünüşü, Kaçkar’larda çokça rastlanan gözelerden farksızdır. Güngörmez Dağı eteklerinde, oluğu olmayan, akarına kürün konmayan gösterişsiz bir sudur. Yatağı sürekli ıslak, toprağı yumuşaktır. Dere boyunca uzanan çakılları, taşları yeni yıkanmış gibi temiz ve parlaktır. Yakınında, irili ufaklı tepeler bulunur. İlimizin genel coğrafi yapısına uygun olarak, Güngörmez suyunun çevresinde, geçit vermeyen dağlar, düzlükleri bulunmayan derin ve dik vadiler, irili ufaklı dereler vardır. Bitki örtüsü, kayalıkların doğallığı bakımından diğer gözelerle benzeşir. Ancak, Güngörmez suyunu diğer gözelerden ayıran bir özelliği vardır. O da, geceleri akıp gündüzleri kesilmesidir. Güneş doğunca yatağının kurumasıdır.

Güneş, Güngörmez suyunun yöresindeki tepelerden son ışıklarını çekince, su hafiften sızıldamaya başlar. Güneş, dağ doruklarını aşınca, Güngörmez suyu iplik gibi çakıllıkların arasından süzülür. Karanlık basınca, gürültüler çıkararak gür biçimde akar. Akışı gece boyunca sürer. Bazıları bu durumu, Güngörmez suyunun karanlıklara başkaldırısı olarak değerlendirir. Karanlıkları sevmez bu su. Gece ortaya çıkarak, varlığını göstermeye çalışır.

Ne zaman ki, güneş ilk ışıklarını Güngörmez’in yakınındaki tepelere ulaştırır, suda yeniden bir değişim başlar. Gür sesi kesilir. Önce parmak kalınlığına, sonra da iplik inceliğine dönüşür. Güneş yatağına vurmadan Güngörmez suyu, parlak çakıl taşları arasında kaybolur. Her yerin ışıdığını görmenin erinciyle uykusuna çekilir adeta.

Güngörmez suyunun yakınında bir konaklama tesisinin olmayışı ve ulaşım güçlüğü, dünyanın en ilginç gözesinin turizm açısından değer kazanmasını önlemektedir. Doğal güçlükleri göze alan, serüvenden hoşlanan, yeni yerler keşfetmeyi amaçlayanlar için bu tür zorlukların elbette ki fazla bir önemi yoktur. Ancak, bu profildeki gezginlerin ilgisini çekmek için bu suyun tanıtılması gerekir.

Güngörmez suyuna, Çoruh kıyısındaki Çevreli’den Ballıdut mahallesine, oradan da Cuvar mezrası ile Aluzar mezrası arasındaki yoldan ulaşılabilir. Çevreli’den Cuvar mezrasına araba yolu bulunuyor. Ancak, 25 km.lik bu yol zaman zaman bozulduğundan 1 saat sürüyor. Cuvar mezrasından Güngörmez suyuna normal yaya yürüyüşüyle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. İlçe merkezinden buraya çıkmak için yarısı arabayla, yarısı da yaya olmak üzere 3-3,5 saat süren bir yolculuk gerekiyor.

3000 m. rakımdaki Güngörmez suyunun, kışın karla kaplı olması nedeniyle geceleri akıp gündüzleri kesildiği anlaşılamamaktadır. Kışın Güngörmez suyuna ulaşmak da çok zordur. Yazları ise Kaçkar’larla, onun uzantısı Altıparmak dağlarının (3562 m.) en yüksek noktalarına bile çıkılabiliyor. Altıparmak dağlarının doruklarındaki buzul göllerine ulaşılabiliyor. Yerli ve yabancı turistlerin çokça bulunduğu Kaçkar’larda dağa çıkış yolları, rakım farklılığından doğan rahatsızlıkların önlenmesi için kamp ve dinlenme yerleri belirlenmiştir. Yaylalar’dan Olgunlar’a araba yolu ile, oradan da Dilberdüzü’ne katırlarla çıkılmakta ve Kaçkar’ların zirvesine yaya ulaşılmaktadır. Ancak, Güngörmez suyuna ulaşmak için Kaçkar’lardaki gibi yollar, geçitler, dinlenme ve kamp yerleri belirginleşmemiştir. Merak edip bu suya gelmek isteyenler için Kaçkar’lardaki gibi katır taşımacılığı ve rehberlik hizmetleri de yoktur. Suyun yakınlarında pansiyonlar da bulunmamaktadır. Eski dönemlerde, Karadeniz’le Erzurum arasındaki işlek yaya yolunun üzerinde olan Güngörmez suyu, şu anda unutulmuş, bir köşede kendi gizemiyle baş başa kalmıştır. Daha çok, söylenceler gereği adak kurbanı kesmek ve inanışlara uygun bazı dertlere çözüm bulmak isteyenlerce ziyaret edilmektedir.

Balkanlar’ın en yüksekteki en derin gölü olan Büyükdeniz Gölü de (3412 m.) buradaki dağ silsilesinin yamaçlarındadır(3). Yöreyi iyi bilen turistlerin çokça bulunduğu bu bölgeden de Güngörmez suyuna gidilebilir. Dereler geçilerek Modut yaylasına çıkılır, oradan da Naletleme geçidi aşılarak Güngörmez suyuna ulaşılabilir. Barhal çayının kollarını oluşturan derelerin kaynaklarından biri de bu yöredeki Ortasıkuru Gölüdür. On harman yeri büyüklüğündeki bu gölün ortasında kuru sabit tepecik vardır. Bu tepecik, Şavşat-Ardanuç ilçelerinin sınırında bulunan göllerin ortasındaki çimli toprak parçaları gibi hareket etmez(4).

Güngörmez suyunun çevresi, dağcılık, yaylacılık, kampçılık, doğa yürüyüşü gibi sportif etkinliklere elverişli olup, ciddi organizasyonlarla turizm potansiyeli kazanacak özelliklere sahiptir. Suyun yöresi, insanı içselliğiyle baş başa bırakan, havası kişiyi hafifleten, vahşetli görünümü yeni coşkular sunan özelliktedir. Suyun yukarılarında hiçbir göze bulunmamaktadır. Kaçkar’ların bu doğal balkonundan aşağılara inildikçe, Güngörmez suyuna yeni gözeler ve dereler karışmaktadır. Suyun yakınındaki köylerin gelenek, görenek ve yaşam koşulları bakımından Yusufeli’nin diğer köylerinden hiçbir farkı bulunmamaktadır. Yüzyıllardır gizemini koruyan bu ilginç yöre tarihiyle, coğrafyasıyla, söylenceleriyle, kutsanan yanıyla halkoyunun dikkatine sunulmalıdır. Hakkında tezler hazırlanması için bilimsel çevrelere duyurulmalıdır. Eski çağlardan bu yana varlığı bilinen ama üzerinde durulmadığı için ilginçliği günümüzde bile anlaşılamayan, gizi çözülemeyen bu suyla ilgili tanımlamalar, salt çevredeki köylülerin değerlendirmeleriyle sınırlı kalmamalıdır. Ulaşım ve iletişim araçlarının geliştiği günümüzde, belki de dünya mirası sayılabilecek bu suyun, yöresellikten çıkartılıp ulusal hatta evrensel boyutta tanıtılmasının zamanı gelmiştir, diye düşünmekteyiz. Güngörmez suyunun bulunduğu Çoruh koyağı ile ilgili kısa tarihi bilgiler verdikten sonra, çevre halkının belleğine yerleşen ve dilden dile gelecek kuşaklara aktarılan söylencelere değinmeye çalışacağız.

Yazılı belgeler, Sakaların göç yolları oluşturarak M.Ö 650 de Çoruh koyağına indiklerini gösteriyor. Büyük Aşut ile Gökbey, M.S. 826 da koyakta savaşa tutuşuyor. İlk Türkmen akını bu koyaktan Anadolu’ya yöneliyor. Ilıman iklime sahip Çoruh boyunda yetiştirilen seçkin ürünler, Alpaslan döneminde (1068) Selçukluların ilgisini çekiyor. Moğol akınlarına uğrayan, Karakoyunlu ile Akkoyunluların egemenliğine giren, 1535 de de Osmanlı toprağı haline gelen Çoruh koyağı, bir bakıma Kafkasların Anadolu’ya açılan kapısına dönüşüyor. Değişik uygarlıkları yaşayan yörede, Güngörmez suyuyla ilgili kim tarafından taşa işlendiği bilinmeyen bir resim vardır. Bu kabartma resimle, Güngörmez suyunun Tanrı için gözyaşı döktüğünün ve gündüz kesilip gece aktığının gelecek kuşaklara anlatılmak istendiğine inanılır. Güngörmez suyunun varlığının çok eskilere dayandığını kanıtlayan bu kabartma resim, değişik yorumlara neden olmuş ve bu suya ilişkin inanışları sürekli kılmıştır.

Bu inanışlara göre; Güngörmez suyu, bebeklerin gözlerine sürüldüğünde gözleri sürmeli, bakışları ışıklı olur. Bu suyla yıkanan çocuk, her tür hastalıktan arınır, ileride bulaşıcılardan korunur. Bu sudan içen genç kızların yüzü güleç olur, bahtı açılır. Ancak, çocuklar için bir kural içermeyen bu inanış, genç kızlar için bazı koşullar gerektirmektedir. Bir genç kızın bu suya çıkması, bu suyla yıkanması, adaklarda bulunabilmesi için bir tören gerekir. Bu törene başlamanın ilk koşulu da, genç kızların düşünde göl boğalarını görmesidir. Bazı yörelerde olduğu gibi buradaki dağ göllerinde de boğaya benzeyen yaratıkların yaşadığına inanılır. Bu yaratıkların geceleri ortaya çıkıp gündüzleri kayboldukları sanılır. Tıpkı Şavşat’taki “Boğa Gölü”(5) “Kız Gölü” (6) söylencelerinde olduğu gibi. İnsanlığa göre su, hem dirilten, canlandıran, hem de boğan, yok edendi. Günümüze kadar ulaşan destanların hemen hemen hepsinde suyla ilgili inanışlar vardır. İnsanların bile suya kurban edildiğini yansıtan söylenceler yaygındır.

Konuya bu açıdan yaklaşıldığında Güngörmez suyunun, Çoruh vadisindeki verimliliğin, bereketin tek kaynağı olduğuna inanılmasını doğal karşılamamız gerekir. Güngörmez suyunun kutsanmışlığı sayesinde, Çoruh vadisinin uğruna savaşlar verilecek kadar gözde bir yerleşim alanı olduğuna, eski çağlardan beri insanların burada mutlu yaşadıklarına, bereketin ve endemik bitki çeşitliliğinin arttığına inanılır.

Bu konuyla ilgili görüştüğümüz kaynak kişiler (7), Karadeniz’den gelen hızarcıların, aletlerini daha iyi işlemesi ve bedenlerini yormaması için bu suya soktuklarını anlattılar. Güngörmez suyunun, çok eskilerde Karadeniz ile iç kesimlerin bağlantısı üzerinde olduğunu, burasıyla ilgili inanış ve geleneklerin sahil kesimlerinde de bilindiğini açıkladılar. Karadenizlilerin, bu su çevresinde çokça bulunan bıldırcınları, yağını çıkartıp kandillerde yakmak üzere avladıklarını belirttiler. Çok eskilerde kalan bu tür eylemlerin, zamanla unutulduğunu vurguladılar.

Güngörmez suyunu, değişik boyutlarıyla ele almaya çalıştıktan sonra, bilimsel yönünü de araştırmaya çalıştık. Fakültelerin coğrafya bölümlerinin öğretim üyeleriyle yaptığımız görüşmelerle, bu suyun gizini bilimsel açıdan çözmek istedik. Bilineceği gibi ülkemizde sadece Ağrı, Erciyes ve Kaçkar dağlarında toprak altında kalan buzul kütleleri (morenler) var. Kaçkar’ların eteğindeki Güngörmez suyunun da, görünmeyen buzul kütleleriyle ilgili olabileceği kanısına vardık.

Bu konunun uzmanı akademisyenler de, dünya literatürüne geçmiş buna benzer bir yerin olmadığını, bu ilginç olayın jeofizikçilerin incelemesinden sonra ancak aydınlanabileceğini bildirdiler. Doğu Karadeniz dağlarındaki buzul kütlelerinin (morenlerin), ısı değişimleriyle buzların bir süre çözülüp tekrar donacağından, böylece suyun bazen kesilip bazen akabileceğinden söz ettiler.

Yerel basında yer alan “Güngörmez suyunun gizi çözüldü” haberlerine de dayanarak, yer altında kalan buzul kütlelerinin (morenlerin) gündüzleri ısınıp belli oranda çözüldüğü, bu nedenle suyun gece aktığı, sabaha kadar da yeniden donduğu için suyun gündüz kesildiği kanısına varabiliriz. Çünkü yerel basına yansıyan haberde, yol çalışması yapılırken bir kepçenin, toprak altında mermer kütlesine takıldığı, iyice bakıldığında bu kütlenin mermer değil buzul olduğu belirtilmişti. Bundan şunu anlayabiliriz, Güngörmez suyunun vadisinde görünmeyen buzul kütleleri var. Yüzyıllardır bu coğrafik olayın hiçbir değişime uğramadan sürmesinin nedeni de bu olmalı.

Ancak, orayı iyi bilen çevre köylülerinin değerlendirmeleri, anlattıklarımıza göre tahmin yürüten akademisyenlerin görüşleri, şu anda varsayımların dışında bir anlam taşımıyor. Bu ilginç olayın jeofizikçilerin incelemesinden sonra ancak aydınlanabileceğini düşünüyoruz. Bunu gerçekleştirmek üzere tatil aylarında, akademisyenlerden oluşan bir ekibin bizzat yerine çıkarak bilimsel incelemeler yapması için çaba gösteriyoruz. Değişik illerde faaliyette bulunan, sayıları yüzü geçen Artvin vakıf ve derneklerinin bu işe gönüllü katkı sunacaklarını düşünüyoruz.

Güngörmez suyunun, bilimsel açıdan da incelendikten sonra tanıtılması, turizm açısından ilimize artı bir değer kazandıracak, belki de literatüre geçip, yöremizin dünyaya açılan yeni bir penceresi olacaktır.

KAYNAKÇA:

(1) Yusufeli Kitabı, Yusufeli Kaymakamlığı Yayını, Hazırlayan: Taner Artvinli, PYS Matbaacılık/Ankara Nisan 2000 (472 sayfa).
(2) Güneş Susadı (Roman) – İsmail Aşıkoğlu, İmece Yayıncılık/İzmir 1999 (2.Baskı) (154 sayfa).
(3) Artvin’de Turizm-Şahver Karasüleymanoğlu,Yusufeli Kül.Turz.ve Day.Der.Yayını/Ankara 1998 (92 sayfa).
(4) Artvin Yöresi Folkloru – Hayrettin Tokdemir, kendi yayını, Ankara 1993 (680 sayfa).
(5) Boğa Gölü (Roman) – Faruk Albay, kendi yayını, İstanbul 1995 (224 sayfa).
(6) Artvin Folkloru – M.Adil Özder,kendi yayını, Ankara 1970 (80 sayfa).
(7) Kaynak kişiler:a)Ahmet Aksu-Emekli öğretmen, b)Tuncay Özarslan-Kılıçkaya Belediyesi Eski Başkanı.

AYDIN KARASÜLEYMANOĞLU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir